ABD’de “darbe girişimi” denilen tuhaf ve kanlı sirk gösterisinin yankıları ve tartışmaları yoğun biçimde sürüyor.
Tuhaf: Çünkü, hele ki ABD gibi ülkede, bir darbenin girişimi bile, mali oligarşik burjuvazinin, Pentagonun, CIA, FBI dahil “establishment”ın, en azından hatırı sayılır bir kesiminin desteği olmadan mümkün değildir.
Amerikan emperyalist burjuvazisinin önemli bir kesimi 2016 seçimlerinde Trump’ı desteklemiş, içlerinde Koch ve Murdoch gibi en büyüklerinden bir dizisi de 2008 krizinden sonra faşizan Çay Partisini oluşturarak Trump’ın başkanlığına giden yolu açmıştı. Amerika mali oligarşik burjuvazisi içinde küreselleşmeciler/himayeciler çekişmesi baki kalacak olsa da, özellikle son bir yılda, Amerikan burjuvazisinin ağırlıklı bir kesimi Trump’ın iç ve dış krizler silsilesini yönetemediği gibi daha da içinden çıkılmaz hale getirdiğini düşünerek, Trump’tan desteğini çekti. “Establishment”ı restore ederek, Pentegon ve CIA ile daha eşgüdümlü hareket ederek, içte kemer sıkma, dışta Rusya ve Çin’e karşı daha agrasif politikalar izleyerek, bunları bir miktar neoliberal “demokrasi” efekti ve yine biraz himayecilik ile sentezleyerek, gelişen işçi sınıfı, radikalleşen gençlik ve ezilen ırk, ulus, cins, ekoloji mücadelelerinin içini boşaltıp eriterek, ve hatta burjuva mali oligarşi ve devleti içindeki çatlakları hafifleterek bir güç yoğunlaştırma ve yükseltimi sağlayacağına inanılan Biden’da karar kılındı.
7 Kasım 2020 seçimlerinde, Trump’ın beklendiği gibi “ezici” değilse bile belirgin bir yenilgiye uğraması, Amerika burjuvazisi içinde geriye kalan Trump destekçilerinin bir kısmının daha onu terk etmesine yol açtı. Aralık ayında ABD’nin en büyük 100 kadar şirketinin CEO’ları ortak bir deklarasyon yayınlayarak, Trump’ı “seçim sonuçlarını tanımayarak siyasal krizi derinleştirme” tutumundan derhal vazgeçmesini isteyerek, onun üzerindeki baskısını artırdı. Trump, kendi hükümeti ve idari aygıtı içinde en Trumpcı bilenen adamlarının bile seçim sonuçlarını tanıyıp geçerli olduğu açıklamasından hayal kırıklığıyla, onları kovup yerlerine daha sıkı, en sıkı Trumpçıları getire dursun; Amerikan burjuvazisi de şimdiye kadar Trump’ın gölgesinde kalıp silikleşen hükümet, idari aygıt ve Cumhuriyetçi Parti içinde operasyon yürüterek, Başkan yardımcısı Pence ve Tom Cotton, Jim Lankford gibi güçlü isimler çevresinde, yine aşırı sağcı, ama Trumpizmden kopan ve karşısına geçen bir kanat organize etti.
Trump şimdiye kadar kendi atadığı Savunma, Dış İşleri, İç Güvenlik bakanlarını bile, burjuvazinin ve Pentagon’un baskısı nedeniyle kendi emirlerini dinlemeyince kovmuş, yerlerine kendisine daha sadık olacağını sandıklarını getirmişti; ama Pence’i kovacak gücü yoktu. (Kovsaydı da, kendi hükümeti ve idari aygıtı içinde bile giderek yalnızlaştığını kendi tabanına açık etmiş olurdu.) Nitekim “darbe girişimi” denilen süreçte, Kongre ve Senatonun bileşik oturumuna sembolik olarak başkanlık eden Pence, Trump’ın talimatına uyup fiilen seçim sonuçlarını geçersiz ilan etseydi, ve bu tutum Kongre ve Senatodaki tüm Cumhuriyetçilerin ortak tutumu olsaydı, kriz daha da büyüyebilirdi. Ama Amerikan burjuvazisi önlemini almıştı, Pence Trump’ın emrini “böyle bir yetkim yok” diyerek reddetti. Trump belki biraz da bunun üzerine, “son çare” olarak Beyaz Saray önünde topladığı ırkçı-faşist güruhu, seçim sonuçlarının tescil edileceği Kongre binasına yönlendirdi: “Seçimlerimizi çaldılar, vatan elden gidiyor, ülkemizi geri alalım! vb.” Ama bırakalım Pentagon ve CIA’i, kendi başkanlık aygıtını ve hükümetini bile doğru dürüst kontrol edemez hale gelmiş bir başkan eskisi, nasıl darbe yapabilirdi ki?
6 Ocak’ta seçim sonuçlarının tescil edileceği Kongre binasının önüne yapılan onca çağrı ve hazırlığa karşın, toplayabildiği hepi topu, bir kaç yüzü silahlı 3-5 bin kişilik ırkçı, köleci, neo-nazi, faşist şarlatanlar güruhuyla mı? Seçim sonuçları birbirine daha yakın olsaydı, bu kalabalık Washington D.C.de 100 binleri, diğer eyaletlerde 10 binleri bulup daha tehlikeli hale gelebilirdi. Ama seçim sonuçlarındaki belirgin fark, üstelik içlerinde çok sayıda Cumhuriyetçi Partili ve hatta eski Trumpçıların bulunduğu sayısız resmi kurum ve mahkemenin seçim sonuçlarının “kurallara uygun ve geçerli” olduğunu tescil etmiş olması, oyların yeniden sayıldığı yerlerde bir şeyin değişmemesi, Trump tabanını -Trump’a oy veren 74 milyon kişinin 3’te ikisi seçimlerde hile olduğunu düşünmesine karşın- demoralize etmiş, bu sonuçlara inanmasalar bile yapacak bir şeyin kalmadığına inandırmıştı. Ülke çapından toplanabilen 3-5 kişilik faşist güruh ise, Kongreyi basıp işgal edenler dahil, öyle ne yaptığını bilen, organize ve disiplinli bir güç filan değildi. Hani bir darbe veya istedikleri sonucu almak için (Trump’ın başkanlığını devam ettirmek, vb) sonuna kadar gitme gibi organize bir hareketleri olsa, en azından Kongre binasında ele geçirdikleri yerlere istihkam yaparlar, bir kaç vekil ve senatörü veya polisi rehin alırlar, önceden hazırlanmış bir bildirge yayınlarlar ve tüm Trump tabanını ve polis, ordu ve diğer güç aygıtları içindeki Trump taraftarlarını, bunun için harekete geçmeye çağırlarlardı, vb. Birkaç ciddi çatışmanın dışında bir şey yapmadılar, Kongreye kendilerinin bile beklemediği bir kolaylıkla girdikten sonra, seçim sonuçlarının tescil edilmesini bir kaç saat kesintiye uğratmanın, selfiler çekip şov yapmanın, faşist temelden nefret ettikleri parlamentoda tepinmenin zevkini çıkarmanın, çürüyen burjuva neoliberal demokrasinin kalıntılarına ve establishmenta kendi faşist tarzlarınca bir çizik daha atmanın dışında bir şey yapmadılar.
Buraya kadar söylediklerimiz, 6 Ocak olayının önemsiz olduğu, Amerika’da ve tüm dünyada faşizmin büyüyen bir tehdit olmadığı anlamına gelmiyor. Tam tersine. Ama devam edelim.
Bütün müesses nizam bu sirkin içindedir!
Amerika’da 6 Ocak skandalında daha tuhaf olan, Kongre binasına göstere göstere gelen faşist saldırganlığın, Trump’ın elinin zayıflamışlığına ve söz konusu faşist güruhun sayı, güç ve organizasyon olarak zayıflığına karşın, seçim sonuçlarının tanınmaması dışındaki tüm hedeflerinde “başarılı” olmalarıdır. Karşılarında sınırlı ve genellikle pasif kalan polisleri kolayca aşıp, 15 dakikada kapı ve penceleri kırarak Kongre binasına – böyle bir girişimden beklenmeyecek kolaylıkla- dalıvermişlerdir.
Kongre binasına yürüyüşleri sırasında önlerinde hiç bir polis barikatı yoktu. Kongre binasının önüne kadar, bir kısmının silahlı olduğu bilindiği halde, hiç bir zorlukla karşılaşmadan geldiler. Hatta bir kısmının arabalarını vekillerin arabalarının olduğu yerlere park etmelerine izin verildi. Kongre binasının dışında ve içindeki polislerin önemli bir bölümü, bırakalım faşist saldırganları dağıtmaya çalışmayı doğru dürüst direnmediler bile, hatta faşistlere yardım eden, polis barierlerini yana çekip geçmelerini sağlayan, faşistlerle birlikte selfie çektiren polisler oldu. Kongrenin dışında ve içinde çatışmaya giren az sayıda polis dışında, çoğu polis, silah doğrultan ve ateş açan faşistlere karşı silah bile çekmedi. Trump tarafından arkalarından ittirilerek, Kongreyi korumakla görevli polislerin bir kısmı tarafından ise adeta önleri açılıp ne yapmak istiyorlarsa yapmaları için içeri davet edilerek, herhalde bir çoğunun önceden hayal bile edemeyeceği bir kolaylıkla Kongre binasına girdiler.
Oysa beyaz üstünlükçü, neo-nazi, faşist vb grupların 6 Ocak’ta Kongre önünde “kitlesel gösteri” yapacakları, dahası bunların bir kısmının silahlı gruplar olacağı günler öncesinden biliniyordu. Kongrenin seçim sonuçlarını tescil edeceği oturumunu doğrudan hedefe koyan sayısız “infial” çağrısı, beyaz üstünlükçü ve faşist sosyal medya platformlarında açıktan ve serbestçe dolaşıp duruyordu. Sosyal medyadan herkesin görebileceği faşist hezeyan ve çağrılar bir yana, beyaz üstünlükçü ve faşist çeteler zaten polis ve diğer devlet aygıtlarıyla (eyalet polisi, ICE, ulusal güvenlik teşkilatı, iç güvenlik teşkilatı, FBI, CIA, ordu, vd) içli dışlı olduklarından, devletin ilgili kurum ve birimlerinin hangi çetelerin 6 Ocak çağrısını yaptıkları ve katılacakları, ne yapacakları, ve çeşitli koşullarda neler yapabileceklerinin istihbaratına sahip olmaması olanaksızdır. (Bunun için Türkiye’deki Ogün Samast, Yasin Hayal vbyi anımsamak yeterli olur.)
Hani diyelim ki Black Lives Matter, Kongrenin önüne barışçıl bir yürüyüş yapacak olsa, neler olacağını Amerika’daki herkes bilir. Kongre polisi eyalet polisi, özel harekat polisi ve gerekli görülürse ulusal muhafızla hemen takviye edilir, göstericilerin üstünde vızır vızır polis helikopterleri ve dronelar dolaşır, göstericiler gaz bombası ve plastik mermi sağanağına tutulur, yine ilerlemeye devam ederlerse, polis gösteriyi kan gölüne çevirir.
Silahlı faşist çetelerin karşısında ise, bunların hiç biri yoktu. Önceden bilenen faşist hezeyan gösterisine karşı bırakalım takviye güçleri, doğru dürüst bir önlem, dahası Kongreyi korumakla görevli 2 bin kişilik özel polis gücünün bile çoğu ortada yoktu! Herkes videolardan izleyebilir; Kongreyi kuşatan bir kaç bin kişilik, bir kısmı silahlı faşist güruhun karşısında bir kaç yüz polis ya var ya yoktu. Kongreyi korumakla görevli 2 bin kişilik polis gücü, özel eğitimli ve özel donanımlı bir polis gücüdür. Kongreye her türlü olası eylem ve (karadan ve hatta havadan) saldırı olasılığına (barışçıl gösteri, silahlı gösteri, silahlı saldırı, canlı bomba, biyoterör vb vb) karşı özel eğitim almışlardır, özel istihbarat ve gerektiğinde kullanabilecekleri özel silah donanımına sahiptirler. İşçi, halk protestoları karşısında en vahşi ve sakınmasız biçimde kullandıkları bu “anti-isyan” maharet ve donanımları da faşistler karşısında yoktu. Sanki tam da Kongre ve Senatonun seçim sonuçlarını tescil edeceği ve faşistlerin de buna karşı hezeyan çağrısı yaptığı 6 Ocak’ta, Kongreyi korumakla görevli polislerin önemli bir bölümü Trump ve Kongre, Senato içindeki bir takım yetkililer tarafından “tatile” gönderilmiş, geriye kalanların da bir kısmı, faşist saldırı karşısında “tatildeymiş” gibi davranmıştı.
Bu, Trump ve Kongre, Senato, Polis teşkilatı içindeki adamları tarafından önceden tasarlanmış bir operasyonsa, ağırlıklı olarak Trump’ın sorunsuz gitmesini ister görünen diğer devlet aygıtları, bu operasyonun istihbaratına sahip olmalarına karşın, faşist hezeyan ve saldırı başladıktan sonra bile, saatlerce seyirci kalmışlardır. Bu da, Trump’ın faşist operasyonuna, ya da en azından faşist kışkırtma ve hedef göstermesine, doğrudan dahil olmasalar bile, fazla zorlanmadan engelleyebilecekleri halde, seyirci kalarak ortak oldukları anlamına gelir. (Paronayak olmanız takip edilmediğiniz anlamına gelmez! Emperyalist kapitalist ABD, 11 Eylül’ü kendisi organize etmedi ama, önceden istihbaratına sahip olduğu halde, seyretmekle yetindi. Ve sonra bunu Irak ve Afganistan’ın askeri işgali için kullandı.)
Yok eğer, büyük bir saflıkla bunun salt Trump’ın kışkırtmasıyla o anda doğaçlama gelişen bir şey olduğunu, Trump’ın kontrolü dışındaki ve gitmesini isteyen diğer devlet aygıtlarının da Trump’ın görevi Biden’a devretme dışında yapacağı bir şey kalmadığını düşünerek rehavete kapıldığını, böyle bir şey beklemediği için hazırlık yapmadığını varsaysak bile, 6 Ocak skandalının vahameti azalmaz. Çünkü ortada, siyahların barışçıl bir gösterisini 100 metre öteden “tehdit, saldırı” olarak algılayan polisin, devletin önemli bir federal kurumuna saldıran faşist çetelerle kucaklaşması, aleni biçimde yardımcı ve destek olması vardır. Çünkü ABD’de de (ve aslında tüm kapitalist devletlerde) polis ve diğer temel baskı aygıtlarının faşist çetelerle iç içeliği, “sivil” faşist çetelerin silah, paramilitarizm ve ideolojik eğitimlerini bu devlet kurumlarından alması, ve polis vd kurumların personellerinin de yine bu tür ırkçı, faşist tiplerden seçilmesi vardır.
ABD de bu durum, 10 yıl öncesinden FBI raporlarına bile, “beyaz üstünlükçülerin ve aşırı sağcıların her kademedeki polis teşkilatlarına sızması” türünden yumuşatılmış terimlerle yansır, ama tabii Obama döneminde de buna karşı hiç bir şey yapılmamış, biricik “polis reformu” olarak polise “insan hakları kursları” verilmesi komedisi oynanmıştır.
Sorun salt Trump değil, çürüyen kapitalizmdir
Öyleyse ilk çıkarılacak sonuçlardan biri şudur: Faşizm, tüm emperyalist ve tekelci kapitalist devletlerde, tüm kapitalist devlet-baskı-bürokrasi aygıtlarında, bazılarında fiili, bazılarında daha kontrollü, bazılarında potansiyel olarak vardır. Hiçbir zaman bir kişinin, “yüce şef” görünümünde de olsa, marifetiyle sınırlı değildir. O faşizan, faşist şefler de nedenden çok sonuçtur. Faşizmin artan potansiyeli, kapitalizmin derinleşen krizinde, keskinleşen sınıfsal-toplumsal ve sınıf klikleri arası çelişkilerde, (ABD’de de çok bariz olan ve 6 Ocak’ta ayyuka çıkan) rejim ve devlet krizinde, eski kurumların (burjuva liberal demokrasi, parlamento vb) işlevsizleşmesinde, “otorite” boşluğunun büyümesinde, ve yanısıra, günümüzün burjuva neoliberal (veya neomuhafazakar) burjuva demokrasisi ile faşizm arasındaki çizginin giderek incelmesinde ve daha birbirine geçişli hale gelmesindedir. Dolayısıyla bir kişinin, örneğin Trump’ın gitmesiyle, faşizm tehlikesi ortadan kalkmaz. Kapitalist mali oligarşik devletin, “demokratik görünümlü” kanadına yaslanarak, ondan bekleyerek ortadan kalkmaz.
Faşizme karşı savaşım, Demokratik Parti’ye, liberalizme, parlamenterizme yaslanarak verilemez!
Biden ve Demokratik Parti’nin 6 Ocak faşist kalkışmasına karşı ne yaptığına bakmak yeterli olacaktır. Önce Kongre binasında kaçacak delik aradılar, Biden ancak saatler sonra bir açıklama yapabildi. O açıklamasında da faşist infiali kışkırttığı apaçık olan Trump’ın derhal azledilmesini ve tutuklanmasını istemeyi aklından bile geçirmedi. Tam tersine Trump’la uzlaşmaya çalıştı, ondan faşist çetelerine“eve dönme” çağrısı yapmasını “rica etti”, Trump da bu fırsatı, faşist çeteleri daha fazla kışkırtmak için kullandı.
Biden neden Trump’ın azledilmesini bile isteyemedi? Çok basit, çünkü Demokratik Parti, asıl işçilerin, kitlelerin faşist saldırganlığa karşı harekete geçmesinden, faşizmden korktuğundan daha fazla korkar! Daha sonra Amerika’nın en büyük iki sermaye örgütü, Trump’ın derhal azledilmesini isteyen deklarasyonlar yayınlayınca, bir grup Demokratik Partili vekil ve senatör Trump’ın azledilmesini isteme ve bunun için işlem başlatma cesaretini kendilerinde ancak buldular. Ama bu sefer de hangi gerekçeyle: “Trump’ın akıl sağlığının yerinde olmadığı” gerekçesiyle. Bu tam da Nazizmi “Hitler’in akıl sağlığı” ile açıklar görünüp aslında örten ve aklayan, çünkü temelindeki çürüyen kapitalizmi gözlerden gizlemeye çalışan, burjuva liberal (veya neoliberal) yaklaşımdır.
Tekrar 6 Ocak’a dönelim. Trump en azından bu konuda, başka hiçbir konuda olmadığı kadar kendisiyle tutarlıdır! Daha 7 Kasım 2020 seçimlerinin çok öncesinden, seçimleri kaybederse sonuçları tanımayacağını, başkanlık koltuğunu bırakmamak için elinden gelen her şeyi yapacağını zaten ayan beyan söyleyip duruyordu. Asıl açıklanması gereken, Amerikan emperyalist burjuvazisi ve devletinin Trump’ın gitmesini, müesses nizam ve emperyalist kapitalist küreselleşmenin kaldığı yerden vites büyüterek restore edilmesini isteyen ağırlıklı kesiminin, ayan beyan gelen 6 Ocak sirkine, neden davetiye çıkardığıdır?
Bir olasılık, Trump’ın Cumhuriyetçi Parti, Yüksek Yargı, polis ve diğer bazı devlet kurum ve aygıtlarında güç ve nüfusunu az çok korumasının, 2022 ara seçimleri ve 2024 başkanlık seçimleri için daha fazla güç toplayarak yeniden aday olmasının engellenmek istenmesi, Trump’ın fişinin bir daha belini doğrultamayacak tarzda tümden çekilmek istenmesi olabilir. (Bu olasılık, aynı zamanda Amerika mali oligarşik burjuvazisi içinde yeniden güç kazanan “küreselleşmeci” kanadın, “himayeciliği” Amerika’dan başlayarak dünya çapında baskılama ve geriletmeye dönük operasyonunun bir parçası olabilir. Emperyalist kapitalist küreselleşmenin yeniden vites büyütmesine, ABD ve AB emperyalist kapitalist güçlerinin ittifak tazelemesine, kemer sıkma paketlerine vb “uluslar arası demokrasi” makyajı yapılarak, bunların doğuracağı ve yeni bir itilim kazandırabileceği reaksiyoner, himayeci, Trumpvari hareketlere de “demokrasi düşmanı, darbeci” etiketiyle balans ayarı çekmenin bir aracı olabilir. Bu kuşkusuz “neoliberal küreselleşmeci” kanadın pek “demokratik” olmasından kaynaklanmaz.)
İkinci bir olasılık, (11 Eylül’le yapılmış olduğu gibi) “Trump ve aşırı sağın darbe girişimi” denilen sirk gösterisi bahane edilerek, asıl işçi sınıfının, ezilen ırk, ulus, cinsin, radikalleşen (ve işçileşen) genç kuşakların Amerika’da ve dünya çapında yükselme eğilimi gösteren grev, direniş, isyan dalgalarına karşı (“demokrasiyi koruma” kılıfı altında) yeni ve daha sert baskı, yasak, kontrollerin getirilecek olmasıdır. Söz (internet dahil), toplanma, örgütlenme ve eylem haklarına yeni kısıt ve yasaklar getirilmesi, cezaların artırılması, devletin baskı aygıtlarının yetkilerinin daha fazla genişletilmesi, vd. ABD’nin geleneksel bir refleksi, büyük çaplı grev, isyan, direniş dalgalarında eylemden gözaltı ve tutuklamalarla yetinmemek, eylemler sönümlendikten sonra operasyonları genişleterek, öncü, örgütleyici, militan konumunda olan sol muhalifleri toplamak, böylece kitlelerin örgütlenme ve mücadele deneyim ve yeteneğini kesintiye uğratmaya çalışmaktır. 20 milyondan fazla kişinin katıldığı George Floyd isyan ve direnişinden sonra ise bunu hem hareketin kazandığı toplumsal meşruluk hem de seçim süreci nedeniyle bu kez istediği gibi yapamadı. Ancak 6 Ocak sirkinden sonra, “demokrasiyi koruma”, “şiddeti engelleme” vb kılıfıyla yapılacak düzenlemelerle buna yönelecektir. (Nitekim liberaller ve Demokratik Partililer, 2020 Temmuz-Ağustos aylarından itibaren, BLM eylemlerini sürdüren herkesi “Trump’a hizmet etmek”le suçlayan bir kampanya başlatmışlardı. 6 Ocak faşist sirkinin faturasının da, bir kaç göstermelik soruşturma ve tutuklama dışında, ne Cumhuriyetçi Parti’ye, ne Pence kanadına, ne polise, ne seyirci kalan diğer baskı aygıtlarına, ama devrimcilere, sola, işçi sınıfı ve ezilen ırk, ulus, cins hareketine, sol radikalleşme eğilimi artan işçileşen eğitimli gençlere çıkartılmak isteneceği kesin gibidir.)
Üçüncü bir olasılık, Amerika’da halen toplumsal tabanı görece zayıf ve dağınık olan ırkçı-faşist hareketi (Trump’ın kontrolünden alarak) güçlendirme; Amerika’da yeniden yükselişe geçen Marksist ve sosyalist eğilimlere, genç kuşağın sol radikalleşmesine, işçi sınıfı, siyah, latin, kadın, lgbti, doğa hareketlerine karşı daha etkin bir sokak terörüyle kullanma hedefi olabilir. 6 Ocak sirki, faşistler nezdinde arayıp da bulamayacakları bir “zafer”dir, ve bitlerini kanlandıracak, pervasızlıklarını artıracak, yenik ve hayal kırıklığı içindeki Trump taraftarları içinde daha hızlı güç toplamalarını sağlayacaktır. Faşist çetelerin 6 Ocak hezeyanında, en temel slogan ve sembollerinden birinin anti-Marksizm olduğunu görmek gerekir. (Resimli pankartlarından birinde, Romalı gladyotör tarzı çizilmiş Trump kılıcıyla, “dış mihraklı” barbar olarak çizilmiş Marx’ın kafasını kesiyor!)
Faşist saldırı, liberallerin, Demokratların, sosyal demokratların, küçük burjuva reformistlerin koro halinde söylediği gibi “Amerikan demokrasisi”nden (ki “varsayılan demokrasi” de denilebilirdi!) çok, işçi sınıfına, ezilen ırk, ulus, cins ve cinsel yönelime, göçmenlere, gençliğe, ekolojiye, Marksizme, sosyalizme, yeni bir yaşam özleminedir. Faşist saldırı, işçilerin, emeklilerin, siyahların ve göçmenlerin, yoksulların Pandemiye karşı sağlık ve yaşamda kalma mücadelesinedir. Faşist saldırı Amerika’da gıda karnesiyle yaşamak zorunda kalan 50 milyon güvencesiz işçi, işsiz ve yoksulun direnişinedir. Faşist saldırı bu ay sonundan başlayarak, kiralarını ödeyemedikleri için evden atılma tehdidiyle karşı karşıya olan milyonlarca işçi ve yoksuladır. Faşist saldırı, yalnızca seçim yenilgisine karşı Trump’ın intikam histerisi değil, George Floyd isyanına karşı intikam histerisidir.
Demokratik Parti’nin, liberalizmin, reformizmin, sermaye STK’larının gölgesine sığınılarak faşizme karşı mücadele edilemez. Kapitalizm kabullenilerek onun sonucu olan ve/veya onun tarafından durmaksızın derinleştirilerek yeniden üretilen emperyalizme, faşizme, ırkçılığa, şovenizme, ataerkilliğe, emek, insan ve doğa düşmanlığına karşı mücadele edilemez.
George Floyd isyanının talebi: Polis, ICE, köleci hapishane sistemi kaldırılsın!
Bizce, emperyalist kapitalizm ve müesses nizamının Trump karşıtı görünen cephesinin tamamının 6 Ocak vakasının doğrudan ve dolaylı ortağı olmasının nedeni bu üç olasılığının bir kombinasyonudur. Bu yüzden Amerikan solu, 6 Ocak üzerinden yalnızca Trump’ın derhal azledilmeini ve tutuklanmasını, yalnızca Cumhuriyetçi Partili yardakçılarına ve faşistlerle kucaklaşan polislere soruşturma açılmasını istemekle yetinemez. George Floyd eylemleri dalgasının öne çıkan istemlerinden olan polisin, ICE’nin, köleci hapishane-sisteminin kaldırılması istemi, tüm müesses nizama karşı soldan genişletilmeli ve sınıfa karşı sınıf, kapitalizme karşı sosyalist devrim ekseninden derinleştirilmelidir.
Amerikan solunun geniş bir kesiminin en büyük handikabı, seçimleri Biden’ın kazanmasıyla kapıldığı rehavet, bunun reform ve müzakere olanaklarını artıracağını sanmasıydı. Umarız 6 Ocak şoku, bu konuda yeterince sarsıcı ve uyarıcı olmuştur. 6 Ocak’tan Trump’ın azledilmesi, tutuklanması, resmi soruşturmalar açılması dışında, yalnızca “Demokrasiyi savunmak” kılıfı altında Demokratik Parti’nin (veya onun “sol” kanadının, Sanders’ler Cortezler’in) yörüngesine daha fazla girme sonucunu çıkaranlar ise, faşizm tehlikesini, faşist hareketi kendi elleriyle güçlendirmekten başka bir şey yapmış olmayacaklardır. Çünkü 6 Ocak, faşizm tehlikesi açısından “bir eşiğin aşılmış” olmasıdır; Trump ve çeteleri bununla hiç bir şey yapamamış olsaydı bile, parlamenter ahırdaki bu kanlı sirk gösteriyle, gayrı meşru olduğunu ilan ettikleri Biden yönetimine karşı, asıl muhalefetin (bundan böyle sol değil) faşist hareket olacağı iddiasını ortaya koymuştur. Faşizm karşıtlığı adı altında Biden yönetimini, Demokratik Partiyi ve liberalleri savunmak veya onlara sığınmak, onlarla “müzakare ederek” sonuç alınacağını sanmak, faşist hareketin aştığı bu ilk eşiği beslemek, faşist harekete açılan bu kanalı genişletmekten başka bir anlama gelmez. Çünkü, Biden’ın neoliberalizm ve küreselleşmeciliğinin sosyal yıkımı derinleştirmesi, akacak devrimci, sosyalist kanallar bulamayan beyaz kitleleri Trumplı ve Trumpsız daha fazla bu kanala sevkedebilir.
Faşizme karşı mücadele, burjuva siyasal “merkezi” umutsuzca güçlendirme çabasından değil (ki o “merkez”in kendisi de şimdi aşırı sağ dolaylarındadır), tam karşıt kutbu, sosyalist devrimcilik ve proleter demokrasi kutbunu güçlendirmekten, örgütlemekten, kitleselleştirmekten geçer.
“Faşizme karşı mücadele edilmeden kapitalizme karşı mücadele edilemez” değil, artık öyle bir ufka vardık ki, sermaye egemenliğini kaldırma mücadelesi vermeden faşizme karşı mücadele edilemez.
Şimdilik Amerika sosyal medyasından özlü bir 6 Ocak yorumuyla bitirelim: “Yanlış olan burjuva parlamentosunun basılması değildir. Yanlış olan sadece basanların kimler olduğu ve basma amaçlarıdır.”