5 Ocak 2019’dan bu yana kendisinden haber alınamayan Gülistan Doku için ailesi tarafından hukuksal süreç “sözde” işlemeye devam ediyor. Ancak bir senedir kayıp olan genç kadın hakkında henüz bir aşama kaydedilemedi yetkililer tarafından.
Dün üzerinden tam bir yıl geçen süreçte, kadınlar, sokaklarda Gülistan Doku’nun kaybının sesini yükseltmek için bir çok ilde bir araya geldiler.
Ankara’da gerçekleştirilmek istenen eyleme dair kadınların uğradığı şiddet, şiddetin yetkili kadınlarca katmerlendirilmesi daha bir dikkate değerdi.
Bir senedir haber alınamayan genç bir kadına sahip çıkan bir çok kadın yine başka “kadın”ların zulmüyle karşı karşıya geldiler. Bu da aslında şiddetin “erk”ekliğini bir kez daha gözler önüne serdi. Yani faşist bir erk in hizmetindeysen cinsiyetinden sıyrılıyorsun. Faşizmin uygulayıcısı olduysan eğer cinsiyetinden sıyrılıyorsun. Önce kendinin de kadın olduğunu iddia eden bir “kadın” polisin zulmü ile karşılaştılar. Kadın olma kisvesi altında, Gülistan’ın sesi olan kadınlar ilk darbeyi burada aldılar, ilk engel burada başladı. Ama kadınlar birlikte güç olup, kol kola girerek bu engeli aştılar ilkin. Sonrasında saldırı, darp, gözaltı… Hastane sürecinde yine bir “kadın” doktor çıktı karşılarına. Bu kadın da bu erk egemen zihniyetin bir ürünüydü aslında. Kayıp bir kadın için ses yükselten başka kadınlara ikinci zulüm yine başka bir kadın’ ın engeline takıldı. Türlü hakaret, yok sayma, faşist iktidarı tekrar tekrar var eden bir tutum…
“Akıl alır değil” ifadesiyle cümleye başlamamız beklenirken aslında tam tersi tam akıl işi bir tutum. Burada mesele tüm kadınları içeren bir sahiplenme olmadığı… tıpkı uluslarda olduğu gibi cinsiyetlerde de iki taraf var… ezen ve ezilen… işçi sınıfı ve karşısında hem burjuvazi hem de burjuva iktidarının sürdürücüleri… dolayısıyla hem kadın polisin, hem kadın doktorun tarafı burada belirleyici tutum aldırıyor! Asıl olarak sadece kadın diyerek benzer tutum beklemek akıl dışılık olur!