Erdoğan’ın AKP’li sermaye gurusu Melih Bulu’yu Boğaziçi Üniversite’sine kayyum tarzı rektör ataması, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin ve öğretim üyelerinin oldukça güçlü direnişiyle karşılandı.
Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri, diğer bir çok üniversiteden de öğrencilerin katılımı ve bine yakın kişiyle Güney Kampus kapısı önünde (Hisarüstü meydanı) toplanarak, Güney Kampusteki rektörlük binasına yürümek istedi.
Polis öğrencilerin Güney Kampuse girmesini engellemek için, demirkapıları kapatıp kilitlemek istedi. Ancak bu kapı şimdiye kadar hiç kapanıp zincirlenmemiş olduğu için bir kilit bulamayınca, demir kapıları polis kelepçesiyle zincirlemeye çalıştı. Üniversite kapısına vurulmuş polis kelepçesi, şimdiden üniversitelerde büyüyecek mücadele için tarihsel bir sembole dönüştü.
Bine yakın öğrenci, ardından çevik kuvvet polisi barikatının üzerine yürüdü. Polis bu kez öğrencileri dağıtmakta zorlandı, epey sıkıştı, polisin üzerine yağan pet şişeler, taşlar ile bir kaç polis yaralandı, kask ve kalkanlarını düşürdü. Çatışma sırasında 4 öğrenci gözaltına alındı.
Öğrenciler ardından Kuzey Kampüse yürüdü. Kapatılan turnikelerin üstünden atlayarak, kampüsün piramid meydanında toplanıp forum yaptı. Yüzlerce öğrencinin katılımıyla yapılan direniş forumunda, Salı günü ders boykotu, Çarşamba günü ise yine Güney Kampus kapısında toplanıp rektörlüğe yürümeyi zorlama kararları alındı.
4 Ocak 2021’de gerek Güney Kampus kapısı önünde toplanan öğrencilerin kitleselliği, gerek polisi epey zorlayan ve sıkıştıran bir eylem gerçekleştirmeleri, gerekse Kuzey Kampuste yüzlerce öğrencinin katılımıyla yapılan ve yeni eylem kararlarının alındığı direniş forumu, son yıllarda özlediğimiz görüntülerdi. Toplumsal muhalefet dinamiklerinin artan kıpırtılarına, anlamlı bir halka daha ekledi.
Melih Bulu, AKP’nin İstanbul Sarıyer ilçe teşkilatının kurucusu ve AKP İstanbul İl Teşkilatının ekonomi ve maliye politikaları yöneticiliğini yapmış bir şahıs. Daha önce AKP’den İstanbul Altınşehir İlçesi Belediye başkanı ve milletvekili aday adayı oldu. Ancak Erdoğan ve diğer AKP şefleri tarafından -muhtemelen ABD ve AB merkezli büyük şirketler, TÜSİAD vb ile bir sermaye gurusu olarak ilişkileri nedeniyle- adaylığı bile onaylanmadı. Bunun yerine, CASA saldırı helikopterleri ve F-16 projesinin Türkiye birimlerinde, Procter&Gamble gibi emperyalist tekellerin Türkiye şubesinde, ve çok sayıda büyük ve uluslar arası tekelde yöneticilik, verimlilik, rekabet gücünü artırma, teknoloji, inovasyon, yeniden yapılanma, uluslar işbirliği vb (sömürüyü artırma, işçi çıkarma, tekelci güç yükseltimi, vd) danışmanlığı, özel vakıf üniversitelerinde pazarlama dekanlığı ve rektörlüğü yaptı. Kurucusu ve başkanı olduğu Uluslararası Rekabet Kurumu Derneği de, sermayeye yönetim, strateji, rekabetçilik hizmetleri satan bir sermaye guruluğu şirketinden başka bir şey değil.
Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi’ne tepeden indirilir indirilmez, twitter hesabından yaptığı açıklamada sıraladığı hedefler de, Üniversitenin tepeden tırnağa şirketleştirilmesinden, sermaye olarak işletilmesinden, öğretim üyeleri ve öğrencilerin, bilginin, projelerin sermayeye pazarlanmasından başka bir şey değil.
Şunları söylüyor: Boğaziçi’nin uluslararası akademik yayın performansında, 4 yıl içinde dünyada ilk 100 girmesini sağlayacağım. (Tüm öğretim üyelerine performans sistemi uygulanması, görevlerinin sermayenin ısmarladığı konularda, öğrenci-araştırma görevlisi bedava emeğine dayalı yayın niceliğine ve proje yapmaya indirgenmesi.) Kapitalist şirketlerle işbirliği, mezunlar networkünün bile sermaye ile üniversiteyi kaynaştırmak için kullanılması. Üniversitenin sermayeye iş yapan bir sermaye şirketine dönüştürülmesi. Üniversitede yapılan araştırma-geliştirme faaliyetlerinin öğretim üyelerinin inisiyatifinden tamamen çıkartılarak sermayenin vereceği projelere indirgenmesi, bunlardan kar elde edilmesi. Öğrencilerin ve öğretim üyelerinin “ürettikleri yeni bilgiyi ticarileştirecek ekosistemin geliştirilmesi” (aynen böyle!), Boğaziçi’nin öğretim üyesi ve mezunların kuracağı özel start up şirketler ile bir sermaye “girişimciliği” yatağına dönüştürülmesi. Okulun yalnızca fakültelerinin değil, bütün mekanının sermaye için inovasyon, girişimcilik, rekabet, piyasa kültürüne göre yeniden düzenlenmesi… “Üniversitemizdeki mekanların, bizleri sürekli inovasyon yapmaya teşvik edecek hale gelmesini çok önemsiyorum.” (Yani öğrenciler ve öğretim üyeleri, artık yalnız derslerde ve araştırma-proje-tez çalışmalarında değil, kantinde, spor mekanlarında, yurtlarda, yemekhanelerde, klüplerde, kütüphanede, sermaye için, rekabet için, kar için kafa yormalılar.
Bunları okuduktan ve bu şahsın “karieri”ni gördükten sonra, şu sonuca varmak zor değil: Üniversiteye kayyum tarzı atanan bir rektör filan değil, bir CEO’dur!
Şunu da görmek gerekir: Melih Bulu’nun daha önce Belediye başkanlığı ve milletvekilliğinde “aday adaylığı”nın bile ötesine geçememiş olması, TÜSİAD ve ABD-AB merkezli sermaye ile yakın ilişkilerinin, “verimlilik, inovasyon, performans” vb benzeri ABD-AB-TÜSİAD jargonu ve programlarını uygulayan bir sermaye gurusu olmasının Erdoğan’ı işkillendirmiş olmasından kaynaklanıyordu. Erdoğan şimdiyse, böyle bir uluslar arası sermaye gurusunu Boğaziçi’ne atayarak, yalnızca Boğaziçi-ODTÜ benzeri kilit üniversiteleri kontrol altına alma operasyonunu derinleştirmekle kalmıyor, aynı zamanda ABD-AB emperyalist kapitalist güçlerine ve TÜSİAD’a, bakın ben istediğiniz sermaye ve eğitim “reformları”nı ve programlarını da uygulamaya koyuyorum, diye göz kırpıyor.
Dolayısıyla üniversite öğrencileri ve öğretim üyeleri, bu atamaya, yalnızca gerici-faşist bir uygulama olduğu, atananın yalnızca AKP’li-AKP’ci olduğu için değil, aynı zamanda bir üniversite pazarlamacısı, ticarethaneleştiricisi, sermayeleştiricisi bir sermaye gurusu olduğu, öğrenci ve öğretim üyesi emeği pazarlamacısı olduğu için de direnmeliler. Direnişlerine anti-faşist, anti-gerici olduğu kadar anti-liberal, anti-kapitalist bir içerim kazandırmalılar.
Boğaziçi öğrencilerinin, Zonguldak Kozlu maden işçisi katliamını protesto ve maden işçileriyle dayanışma için 3 gün süren rektörlük işgali, Kampus içinde Starbucks açılmasına karşı aylar süren bir direnişle Starbucks’ın kapanması sağlama ve yerini öğrenciler için toplumsal etkinlik mekanına dönüştürme gibi güçlü anti-kapitalist direniş deneyimleri de var. Boğaziçi öğrencileri, önceki (rektör adayı bile olmadığı halde) tepeden atanmış “rektör”, Mehmet Özkan’a karşı da direnmişlerdi. Dahası henüz 2 ay önce BİMEKS işçileri de (kendilerini tazminatsız işten atan şirketin bir patronu, aynı zamanda üniversite yönetiminde bulunan bir profesör olduğundan (Vedat Akgiray) Boğaziçi Üniversitesi önünde, sayısız kez gözaltına alınma pahasına, haftalar süren önemli bir direniş yapmışlardı. Öğrenciler de işçi direnişine, Akgiray’ı “finans profesörü”, “işçi düşmanı” diye etiketleyerek destek vermişlerdi.
Şimdi bu gelenekleri, üniversite işçilerini, ve işçileşen öğrencilerini, sözleşmelileşen öğretim üyelerini de katarak, canlandırmanın zamanı. Direniş kuşkusuz Bulu’yu defetmeyi hedeflemeli, ama aynı zamanda üniversitenin şirketleştirilmesine, sermaye ile daha derin kaynaştırılmasına, “girişimci üniversite” modeline karşı da yükseltilmeli. Üniversitelerde AKP gericilik-faşizmine karşı mücadeleyi ABD-AB-TÜSİAD ekseninin üniversite programına karşı mücadeleyle birleştirmeli.
Kayyum skandalına karşı da rektör seçiminde biçimsel neoliberal burjuva demokrasisi değil, üniversitenin işçileri, işçileşen öğrenci ve öğretim üyeleri ile gerçek taban demokrasisi, direniş, grev, işgal, boykot demokrasisi temel alınmalı.